
Biz çocukken feri sönmüş aylardan haberdar değildik. Unutulmuş suratlar arasından bir surat seçmek gerekiyordu, kimi seçsek kendimiz oluyorduk. Ne zaman gülümsemişsek, o zaman düşüyorduk uçurumlara. Dişleriniz adı bilinmeyen dostlara benziyordu.
Hiç kimselerinkine benzemeyen bir kafatası bulmuştu bilen adamlar. Ne vardı ki bunda... Hiç kimselerinkine benzemeyen birer uçurum taşıyordu insan denen her bir illet kafatasında...
Herkesin şurasında burası denen bir yer var unutma...
Bir yudum suda nasıl boğulur insan biliyoruz artık. Zayıfız belki ama eksik değiliz dünden. Bir yudum suda nasıl boğulurmuşuz bir öğrensek, ölümsüz oluruz sanırdık ya, öyle değilmiş.
Hayat öğrenildikçe dolan bir tükrük hokkası imiş...
Biz çocukken portakal rengi baharlardan haberdar değildik. Ruhumuzdaki niş de, kiriş de bizdik. Söylenmemiş laflar arasından derinlikli şeyler seçmek gerekiyordu, ne söylesek sesimizi susuyorduk. Nefsimizle gökyüzü arasında gidip geliyorduk işte. Ne var ki yıldızlar hepimiz için tozlaşıyordu. Memnunduk maviliğinden kanatlarımızın. Gülümsüyorduk. Sonrası o malum uçurum. Yıldızlara söz söyleme kaygımız yoktu diye destanlar yazıyorduk. Aynaları kendimiz, kendimizi sırlı cam sanıyorduk. Aptallığın başkenti! Hiçbir neden yoktu kafa karışıklığına. Yanlış formül üzerinden doğru sonuçlara varıyorduk.
Öğrendik ki, her ne varsa insana dair ne yek pare ne sahipli. Yazdığın her sözcükte sen de beni anlatıp duruyorsun ey sesimin annesi. Ey diye ünleyen son sel, barakaları yıkıp geçtiydi bir gece. Göksel bir rüyaydı belki.
Biz de çocukken adeta rüyaydık zaten. Hayra yormak nedir bile bilmezdik.
Çınardan ellerinizle ağaç evler mi yontmuştunuz yoksa siz de -hani ayağı yere basmayan...
O halde sürer gider bu klorofil özentisi...
.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
İlginiz özeldi. Teşekkür ederim.