Oralardan çok ve çoktan geldik de geçtik. Hatta ben bile değildim gen, yoksa bu boğazımıza kadar battığımız suyun ne gereği var?Kimse kimseyi bir şeye dönüştüremezken hem de.
Bremen mızıkacılarından en sahicisini seçtik. Payladık. Saçma seslere boyadılar gerçeği diye ve saçma sapan gerçeği müziğe…
Kapıyı hiç çalmayabilir de postacı şimdilerde. Ve kapı zilleri sahiden masumdur. Fakat tanırsınız bir bekçiyi düdüğünden, dağda, kırda, bayırda. Ne işi varsa orda?
Ateş her daim akar biliniz. Çünkü şüphesiz hamakların da bildiği gizli bir şey var. Ve çamurdan yaratılmadı Uzza. Belki yağdırdı yağmuru ve ıslanmaktan gocunmamayı da ama
ziya(n)sız bir yol yazamadı lava.
Durmayalım, dolduralım kafataslarımızı dört yol ağızlarının olma-yan cehaletiyle. Aşina gelecek size bu yollar. Bir teyzenin elinden tutup geçirdiğiniz yüksek merhametiniz var ya, aslında olmayabilir de yokluğun herhangi bir katında.
Kimse ermez ruhun anına -eskirse zaman bu bir. Ve kimse bir göz odanın kokusunda aklanmaz.
Konuştuğunuzu biliyorum içten içe. Karmaşık bir dilin sarmaşığı kadar romantik olabilseydi keşke DNA. Huysuz evet... Fakat ne var! Ne var nakışlanmış da olsanız böğürtlenlerin kanına. Yanan saki gördünüz mü hiç sahi? Hayır hayır, hiç de dağınık değil doğa.
...
Sese ses diyenlerin imgeleminden neden mi hep şüphe ettim? Size ne diyebilirim hem de hiç gocunmadan ve bilirim özür gerektirecek bir şey değildir bulunmak. Çünkü kamaşma tanımlamak ister ve tanımlanmak. Değilse nasıl bilirdik kuantum çaresizliğimizi diyebilirim. Üstelik kimsem, hem ben ve hem tanrı diyebilirim, üzgünüm içinizdeki bu ince sazdan; sizi yaratırken biraz şaştı terazim.
Çağ akışkan ve kırmızı bir nehir artık Afrika’nın hayalet memelerinden sağılan.
Erguvanların bunla büyük alakası var... Ama siz taç yapraklarının hep aynı yere varan yollardan ibaret olduğunu nasıl göremezsiniz? Demet demet avuçladığınız bu kan erliğiniz. Ve sizin eseriniz bütün damalı karolar. Tabii ki en fazla akasyaların günahı var ve siz halâ her şeyi birkaç takım yıldızdan bilirsiniz. Kristal tıngırtıları dinlerken dünya, derelerin ortasında çelik çomak oynadınız. Gördüm ben. Hangi yola girsek karşımıza çıkmalarında belki dönek bir anlam var. Ve artık eksi ikiden ibaret tetiklenmeye değer fay hatlarımız.
Aklına kuş göstermektir yaşamak. Bileceksiniz.
Ve cevval ayaklarımız O rh pozitif bir ülkeden doğrudur artık. Fakat sizin teraziniz ve temiz? Beni şaşırtmadınız. Hayli günümsersiniz.
Sizin kitabın suru üflendi burda. Saydık saydık ve atlara su verdik denizlerin yanında. Upuzundu kollarımız yoksa nasıl kokumuzu alırdı teklerimiz? Bu her şeyde gördüğümüz kadarmışız biz. Bu her şey gölgemizle bedenlenen bir utangaç anlam değilse nedir? Şimdi bir de kendi göksel her şeyiniz meselesi var. Aman beni oralara getirmeyiniz.
Size soracak sorularım olsun isterdim. Ayaklarımız altında sudan bir gerçek, üzerine bastığımız saydam ne varsa sizden gelsin isterdim. Taşlar ve kuşlar ve hatta cinnetim dâhil.
Bakın bizi kandırdılar diyorum. Onlar kadınları öldürmüşlerdi putlardan önce.
Bir kere görseydiniz içinizdeki sonsuz şerareyi, bir kere çıksaydınız bilginin ayaklarıyla rasgele rotalara, bu eksik formüller beni nasıl çözmüş dağıtmış diye kapısına dayanırdınız kendinizin.
Ve siz bayım, siz efendiliğe memur edilmiştiniz. Makama hıyanetin ispatı değilse nedir kanayan dünya.
Çapınız kın kadar, kılıç hiç değil.
Şimdi neandertal hiçliğiniz bir yana, sizi anlamadığımı söyleyebilir misiniz?
Betül AKDAĞ
Bu yazıyı yazma anınızdaki muhteşem kafayı istiyorum. Harikulede.
YanıtlaSilBen de istedim bir zamanlar. Fakat anladım ki o, ırmağın denize, rüzgarın buğday tarlalarına, nefesin havaya karıştığı yerdeki anlık karmaşadır. Sürekli, sonsuz ve tek değildir. Sesin sese çarptığı yerdeki kamaşmadır. İlkel bir volkanın lavıdır. Varlığın yokluğu, yokluğun varlığıdır. En-sesinden yukarı bir duvar örüp dur-an durmayan bir fısıltıdır.
YanıtlaSilÖldürücü ifadeler
YanıtlaSilNoktaların değersizliği.
YanıtlaSil