05 Ekim 2012

Bu Bir Günlük Değildir - 15


Bazen yasa benzer kalemler çektik gözlerimize. Kırık bir ezgi değildi gidilmeyen yolların sebebi. Kirpiğin tenhasına umut çiçekleri ektik, can suyu verdik. Siyah güller ummuyorduk kuşkusuz. Siyahın ahında demlendik.

Aynı yerden kırılmaz hiçbir kemik. Öyle düş(üş)ler vardır ki, bazen sadece kemikleriniz kırılmaz.

Kuantum düzeyde iki çukurunuz var artık. Haydi zıplayın birinden diğerine. Uçuşan tozlarınızdan başka anlam paydanız kalmasın. Hatta öyle zıplayın ki anlamınız kalmasın.

Halâ bir ülkesi olan sıradan bir kalemle yazıyor olmalı Tanrı. Yoksa neden böyle aksın mürekkebi hayatın?
...

Bir kuş evi, bir bağ veya sarnıca birikmiş sudan fazla mı hayat?
"Öyle her istediğinde kapatamazsın kapılarını" diyen şefkatli ve güngörmüş güneşten fazla mı?
Yol çizgileri olmayan dilsiz bir haritadan fazla mı sözgelimi?
Gün yüzlü bir çocuğun göz bebeklerinden fazla mı?

Tek ayak üstünde geçeceğiz bu nehri. Ötekini beklemeden. Yalnız postacı bilecek her gün aynı kapıyı çalmanın beklentisiz sıradanlığını. Güneş evine dönmeden unutuverecek o da. Bir kehanet gibi öldüreceğiz ölümü. Diyalektik orada öylece duracak. Şah damarında şakıyan bülbül susunca, elimizin altından çekilen nehir bir an duralayacak. Sonra gerisin geri...
Yalnız postacı bilecek nehirlerin neden tersine aktığını. Güneş sönmeden sonsuza, unutmayacak...

Gökkuşağının aslında rengârenk bir salıncak olduğunu zanneden bir sabah melikesi, bir gün mutlaka anlayacak ki güldüğünde yamulan ağzıdır en güzel yeri.

Çünkü diye başlarım söze başlamaya ama, susan bir denizi duymayı öğretemem size ben. Az önce karaladığım ve asla okumayacak olduğunuz cümledeki öznenizi de. Bahçenizdeki tek hanımelini pervasızca koparan eli hiç anlatamam üstelik. Çünkü bazen bir eski zaman kokusudur anlam. Bir tek o bülbülün bildiği, hatta bir tek onun kokusunu aldığı nadir ve incecik bir çiçektir anlam.

Kendini bilmek diyoruz ya durmadan, omuzlarında artık kuşların şakımadığı bir kentten geçercesine kendinden gelip geçmeden, kendini bilmenin pek bir olanağı da yok insan.
...

Gün değişir, sayfa değişir, sahne değişir durur. Ne emeklerle kesip biçtiğiniz, gecenin gözelerinde teyelleyip diktiğiniz o elbise üzerinize tıpatıp uymayabilir, bilirsiniz. Te(m)kinsiz ve gelişigüzel yaşadığınızdan olacak, lime lime edip bir kenara attığınızda o elbiseyi, çırılçıplak kalmanız da incitmez nehirleri. Ne ki artık üzerinizden çekip çıkardığınız bir elbiseden fazladır işte.

Gecenin gözlerinden akıp heba olan ne varsa esamisi okunmaz.
Çünkü kemik aynı yerden iki kere kırılmaz.


.

22.eylül. 2012

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

İlginiz özeldi. Teşekkür ederim.