25 Eylül 2011

одиночество умер




Hanginize değdi benim yıldızımdan uçan tozlar bileyim diye bakabilirim yüzlerinize bir bir. O tek başınızla yürüyorken siz, hiç sebepsiz gülümsüyorsanız dünyanın en güzel resmisiniz. Bütün bu heyulaya -ki ona illüzyon diyor bilenlerimiz- bıyık altından gülüp geçer gibisiniz ya, çare yok siz de benim bahçemin meyvesisiniz. Daha demin bütün korkularınıza, bütün çektiklerinize, bütün kayıplarınıza, bütün yarımlarınıza, bütün olasılıksız düşlerinize esaslı bir çekme takıp düşüren siz değil miydiniz? Bu durumda siz de kadrolu bir temizlik işçisisiniz.

- Neredeydin?
- Bilmiyorum... Olmakla ölmek, görmekle bakmak, şimdiyle demin, gelmekle gitmek arasında bir yerdi. Ama ordaki ben değildim. Hiçbir yerin kapısını araladığımda yok olurum sanıyordum. Bilmiyordum o zamanlar bir büyük aidiyette yok olmanın aslında var olmak anlamına geldiğini.

Bir damla su nasıl düşerse denizlere
Öyle düştüm hiçliğin büyük rahmine
...

Yaşlı bir meydandan geçtim. Hiç bu kadar hiç olmamıştı gerçek. Her şeyin kalbi vardı ve ritimlerde ileri geri devinen tutunmasız bir ruhu. Yaşlı bir meydanda büyüdüm.
Uçurtmaların ipleri ellerimdeymiş gibi, hani sanki ellerim varmış gibi sahte bir kadırganın uğursuz geçmişi üzerinde tepinen çocuklar gibi büyüdüm. Ceplerim de yoktu zaten. Hiç üzülmedim.

Her zaman bir ağız bulamayabilir dereler bilirsiniz. Her zaman denize çıkan yol bu kadar belirgin olmayabilir. O zaman kendi kuytunuzdaki dereleri bulmanız şart olur işte. Denize ulaşan en coşkun su, size en yakın ve en uzak olandır çünkü.
Hayır, hayır ! Asla öyle mükemmel bir şey aramayın. Şelaleler, su düşleri olmasın imgeleriniz. Kurbağalı bir derenin sazlarında fısıldanıyordur ihtimal bilge sesiniz. Ne zaman ki gözleriniz kulak, kulaklarınız kalp, kalpleriniz ruh kesilir (emin olun özne-yüklem uyumsuzluğu gereklidir) işte o gün demlenir bizliğiniz. Ve işte o demler hiçliğin her şeyiyiz.

Gülümsediniz. Birkaç nefesin ederi olabilir bu belki.

...

Köpek kayboldu menzilden. Çocuklar ve cıvıltıları da. Geride bir kadının dünyayı uydusu zanneden sesi kaldı.
"İyiyim çünkü ben mükemmel olmalıyım. Bu nedenle böyle yüksek oktavlıdır iyiliğimin sesi. O nedenle böyle didaktik ve köşelidir sesim. Çünkü bilseniz ne çok bilirim. Aslında tevazumu bile köşelerimden bilirim. Başka türlü nasıl bilecektiniz bu tapılası öznenin öz şeysini?"

...

Ben hiç bilemedim sevgili kadın. Belki bilmek sizin sesiniz gibi bir şeydir: Didaktik ve dört köşeli. Tınınızdaki doğrusal çizgilerden belli, nereye gideceğinizi hep ve her koşulda bilir gibisiniz.
Bense simde kaybolmayı bilirim en iyi. Bu yüzden sizinkine benzer bir sesim hiç olmadı ve onlara öğretecek bir şeylerim...Demin şuracıkta oynaşan sokak köpeklerini sevdim hep bir de çoban köpeklerini. Ondan pirelidir ruhum. Sizin mis kokulu köpeklerinizin tıraşlı tüylerine dokunamam. Ürker benden sizliğiniz.

Bir üçgenin kenarlarını ezber etmeyi öğrenemeden tahrip etmiştim çeperimi sevgili kadın. Öteki türlü olsa benim de böyle metalik, didaktik ve köşegen olur muydu ki sesim?

Sustu sesiniz. Üçgenin hangi ezber köşesine gittiniz dört köşe odanızla?

Labirentteki biri için ne çok söz, haklısınız. Lütfen beni sessizliğinizde affediniz.
Bundan sonrası yok cüretimin...


Betül Akdağ

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

İlginiz özeldi. Teşekkür ederim.