16 Eylül 2011

UZAKLAŞIRKENDİ

Az önce öğretmenimin yedi yaşına uğradım. Onun masumiyetini de koca ağaçlar örtüyordu. Pervazsız, çerçevesiz bir pencereydi an. İkinci katından hasmımın üzerine atlayasım geldi. Fakat olanaksızdı insanın kendiyle bu tür imtihanı. Düştüm.
Hayra yorulmadım.

Sarmaşıklar boyumdan fazla bilirdim. Bakmadan hallerine plastik ve buz gibi bir gerçekliğe gül rengi bir varlık resmediyorlardı.
Geçtim.
Bulutları hiçleyen yel değirmenlerine.

Ne çok ah alınmış ki hiçbir kaldırım taşı tanımıyor artık bizi. Eski bir soykırıma dokunuyor rutin yolculuklarımız. Közlenmiş bir şey tadı var zamanda. Eciş bücüş, tozlu ve çok hayasız. Belli ki öğrenecek çok cehalet var daha bu kitapta. Değilse neden dönüp dönüp aynı sayhaya çıksın yollarımız? Ve demek ki burdan sonrası yayan, tutulmasın hesabımız.

Nasıl da istemsiz bir uyağı var bu göz kapaklarımın. Çünkü hüzün, süngüsü düşmüş bir yarı hiç kimsedir bundan böyle. Olmayan buğdayını öğütür durur Himmet Ağa'nın değirmeninde.

Masum dilsiz bir dize ayak ucundan doğrulur. Fakat çoktan yazılmıştır ben hep on yedi yaşındayım diyen şiir. Ev yıkılmış, duvar örülmüştür. Orta halli şıngırtılardan ibaret birer düğümdür artık arı kuşları. Hayatı duman bellemiş bir yangın yelidir şimdi siz...

(Ah be Ayselim en iyisini sen etmişsin de, ben nerde sen nerde...)


Betül Akdağ

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

İlginiz özeldi. Teşekkür ederim.